tag:blogger.com,1999:blog-14819641139598222012024-03-14T03:10:56.792+03:00KarmaKişisel gelişim, felsefe, spiritüel bilgiler, "şimdi", anne olmak, hayatın kendisi,...kısaca benim dünyamdan, ruhumdan karma...kimbilir belki sizden birşeyler de var...Özgür Turanhttp://www.blogger.com/profile/12342331481963826366noreply@blogger.comBlogger122125tag:blogger.com,1999:blog-1481964113959822201.post-75030429904722586722009-02-21T22:19:00.002+02:002009-02-21T22:22:30.241+02:00TaşındımDeğişim zamanıııııııııııı!<br />Buyrun yeni evime; <a href="http://www.alternatifkarma.com/">www.alternatifkarma.com</a>Özgür Turanhttp://www.blogger.com/profile/12342331481963826366noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1481964113959822201.post-62143481713763376842009-02-14T13:04:00.000+02:002009-02-14T13:06:10.112+02:00MolaKısa bir moladayım.<br />Sürprizlerle geri döneceğim...<br />Sevgiler...Özgür Turanhttp://www.blogger.com/profile/12342331481963826366noreply@blogger.com5tag:blogger.com,1999:blog-1481964113959822201.post-13803335895478865282009-02-10T18:30:00.003+02:002009-02-10T18:35:33.775+02:00Yaratıcılığınızı güçlendirmenin yolları<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjGCBTdWog9w-YYOqs3brfhQ5EJBYaV_DYW2-foQCKRcRbBUMjShj8k1Q4P-nGAxSB1sAZkNNC7g3Lt-hgfGRTf8hEeXIT8zQfFxha6x_QUP8WactJQo0QkOrrE1UGwEcWzmoApCvna-Ek/s1600-h/IMG_1623.JPG"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5301207510711516626" style="DISPLAY: block; MARGIN: 0px auto 10px; WIDTH: 400px; CURSOR: hand; HEIGHT: 300px; TEXT-ALIGN: center" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjGCBTdWog9w-YYOqs3brfhQ5EJBYaV_DYW2-foQCKRcRbBUMjShj8k1Q4P-nGAxSB1sAZkNNC7g3Lt-hgfGRTf8hEeXIT8zQfFxha6x_QUP8WactJQo0QkOrrE1UGwEcWzmoApCvna-Ek/s400/IMG_1623.JPG" border="0" /></a>Bugünlerde televizyonunu çöpe atan ünlüler gündemde biliyorsunuz. Çevreci ünlülerden sonra şimdi bir de bu moda oldu. Ama güzel oldu hoşuma gitti benim. Hiç denediniz mi televizyon izlemeden ve gazete okumadan kaç gün dayanabilirdiniz? Denemenizi şiddetle tavsiye ediyorum. Buna öyle çabuk alışıyor ki insan uzunca bir süre ne bir şey okumak ne de izlemek geliyor içinizden. Nasıl bir huzur ve dinginlik geliyor hayatınıza inanamazsınız.<br />Ben çocuk sahibi olup evden çalışmaya başlayana kadar bunu hiç denememiştim. Gerçi anne olmadan önce de çok televizyon fanatiği bir insan değildim ama yine de her akşam açılırdı mutlaka evimizde. Fakat çocuk sahibi olduktan sonra bizim değil onun öncelikleri her şeyi değiştirdi. Akşamları o yatana kadar haber programı dahil hiçbir şey izlemiyoruz. Her ikimiz de gazeteci olmamıza rağmen. Bu bize çok iyi geldi. Daha fazla konuşur, paylaşır olduk birbirimizle. Kızımız da kolayca konuştu, kelime dağarcığı çok gelişti kısa zamanda. Çocuklarımız öğretmenlerimiz oluyor ya bu hayatta, bizimki de bize sakin ve sabırlı olmayı öğretiyor. Her anın farkına vararak yaşamayı öğretiyor.<br />Aslında size bir kitaptan bahsedecektim ama konuya televizyondan girdim. Çünkü televizyon izlememenin hayatımızda çok büyük bir kayıp değil hatta kimi zaman artı olduğunu gördüm şu son 2-3 yılda. Bugün kitabımı okurken de bunun farkında vardım. Julia Cameron, “İçinizdeki Yaratıcıyı keşfedin” kitabında sanatçılara, yazarlara, kısaca hayatında yaratıcılık isteyen herkese ilginç önerilerde bulunuyor. Kitap 12 haftalık bir eğitim süreci aslında. Her hafta ayrı bir bölümü okuyarak, ödevleri yapıyorsunuz. Yazarın yaratıcılığı geliştirme yönünde çok güzel önerileri var. Bunlardan en fazla ilgimi çeken “Okumama Alıştırması” oldu.<br />“Birşey yaratma sürecinde, herhangi bir fikir, kitap, makale, resim, şarkı olabilir, hiçbir şey okumayın sadece yaratıcılığınızı güçlendirecek şeyler yapın; Örneğin yürüyüşe çıkın, yemek yapın, müzik dinleyin, dans edin” diyor Cameron.<br />Okumama Alıştırması’nın anlatıldığı bölümden bir alıntı: “Kendinizi hayatınıza ya da sanatınıza sıkışmış hissediyorsanız okumama alıştırması kadar hiçbir şey etkili olamaz. Birçok sanatçı için kelimeler küçük sakinleştiriciler gibidir. Medya gündeminin konuşma tarzına sahibiz. Bu, yağlı yiyeceğe benzer ve sistemimizi tıkar. Fazlası bünyemizi bozar. Hayatımızdan bizi rahatsız eden şeyleri çıkartırken pınarımızı besliyor olmamız ise tam bir paradoks. Zihnimizi dağıtmadığımız zamanlarda, tekrar duyular dünyasına dönebiliriz. Önünüzü kapatan bir gazete olmadığında, tren yolculuğu seyredilecek bir galeriye dönüşür. İçine gömüleceğimiz bir roman olmadığında ya da bizi etkisizleştiren televizyon, gece koca bir kırlık alana dönüşür. Okumama tekniği çok kuvvetli ve korkutucu bir araçtır. Bu konuda düşünmek bile inanılmaz bir öfkeye sebep olabilir. Birçok engelli yaratıcı için okuma bir bağımlılıktır. Kendi düşüncelerimizi ve hislerimizi sindirmek yerine başkalarının kelimelerini ezberleriz.”<br />Cameron, derslerinde en zor haftaların okumama alıştırmasını verdiği haftalar olduğunu söylüyor. Bana da hayli ilginç geldi doğrusu. 1 hafta kadar denedim ve gerçekten de o hafta yazma konusunda daha rahat ve yaratıcı olduğumu gözlemledim kendimde. Bu aslında bir nevi içsel temizlik gibi, sadece içinizdeki akışı izliyorsunuz. Ve dışardan çok fazla uyaran olmayınca yaratım süreciniz daha kolay ve kendiliğinden oluyor.<br />Öte yandan, yaratıcılığınızı keşfetme yolunda temel teknik olarak Cameron “sabah sayfaları”nı öneriyor. Her sabah sadece yarım saat daha erken kalkıp 3 sayfa yazıyorsunuz. Ama aklınıza ne gelirse. Hiçbir şekilde kısıtlama yok. Tamamen özgürsünüz ve kendinizle başbaşasınız. Aslında günlük tutanlar bu duyguyu bilirler. Fakat nedense günlükler hep çocuklukta kalıyor, yaşı büyüdükçe insan utanıyor, üşeniyor yazmaktan. Kendinden bile çekinir hale geliyor. İşte bu sabah sayfaları sizi kendinizle yeniden buluşturuyor. Tam olarak kim olduğunuzu yeniden keşfediyorsunuz. Öyle şeyler çıkıyor ki bu sayfalardan hayatınıza yön veriyorsunuz. Bunu da denedim ve harika sonuçlar aldım. Zaten sürekli yazan ve kendimle de yazarak çalışan biri olduğumdan çok farklı gelmedi bana ama yine de disipline ettim kendimi yazma konusunda. Daha farklı ufuklar açtı, kalemimi çeşitlendirdi sanki. Aslında meditasyon niteliğinde bana kalırsa. Bir yerden sonra öylesine özgürce yazmaya başlıyorsunuz ki siz bile kendinize şaşıyorsunuz.<br />Kimliğimizi ve evrendeki gerçek yerimizi bulmak için meditasyon yaparız. İçsel gücümüzle bağlantı kurar, değişim için ilham, güç toplarız. İşte sabah sayfaları da bu nedenle benzer yani ruhsal bir etkiye sahip.<br />10 yıldır insanların içindeki yaratıcılığı özgür bırakmayı amaçlayan ruhsal seminerler veren Cameron, ev kadınlarından ressamlar, avukatlardan sanatçılar çıktığına şahit olmuş. Yani kitaptaki alıştırmaları yapmanız için ille de sanatçı olmanız gerekmiyor. Her kim olursanız olun mutlaka bir yerlerde saklı kalmış, farkında olmadan ya da olarak üzerini örttüğünüz yetenekleriniz olabilir. Artık örtüleri kaldırma zamanı.<br /><br />*İnfomag Dergisi Şubat sayısı köşe yazım.<br />*Fotoğrafın ise yazıyla pek bir ilgisi yok ama... Doğa ve çok sevdiği arkadaşlarından Beliz ile yaratıcı bir dans yaparken:)Özgür Turanhttp://www.blogger.com/profile/12342331481963826366noreply@blogger.com5tag:blogger.com,1999:blog-1481964113959822201.post-87325163996419114962009-02-09T14:29:00.005+02:002009-02-09T14:37:30.374+02:00Günün bombasıHemen yazmam gerek bunu yoksa unutabilirim, bu ağrılar yüzünden hiçbirşey düşünemez haldeyim. Şimdi efendim Doğa'nın yuvada sınıfında bir arkadaşı var; Derin. Ama başka bir ilgi var Derin'e. Sürekli mektuplar yazılıyor çiziliyor, oyuncak taşınıyor habire okula. Derin aşağı Derin yukarı evde sürekli aynı konu. Biz de ilk başlarda gülüyorduk ama sonradan tepkisiz kalmaya zorladık kendimizi. Sonraaaa, geçen hafta bendeniz bakalım bizimki neyin ne kadar farkında diye ufak bir test yaptım kendi ufacık aklımla:))<br />Dedim ki; "Doğa sizin sınıfa kaç erkek kaç kız var acaba?"<br />Bu önce durakladı baktı yüzüme. "aaaaaaa" diyebildi sadece. Sonra başladık birlikte saymaya.<br />O günden beri arada gelip bana "Derin erkek dimi anne" diyip duruyor.<br />Bu sabah evden çıkıyoruz kapıda ayakkabılarını giydiriyorum;<br />"Anneeee, ben Derin'i artık sevmiyorum"<br />"Neden kızım?"<br />"Çünkü o çok erkek"<br /><br />PES DİYORUM ARTIK BEN DAHA NE DİYİM KİÖzgür Turanhttp://www.blogger.com/profile/12342331481963826366noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-1481964113959822201.post-21214227624288541372009-02-08T22:03:00.004+02:002009-02-08T22:16:31.894+02:00UyuştumSon 1 haftadır garip birşeyler oluyor vücudumda. Örneğin, durup dururken bir kolum uyuşuyor, ağrı bir süre sürüyor sonra ayak bileğime geçiyor, oradan boynuma, oradan başka bir yere. Geçen haftasonu boynum kitlendi. Kas gevşeticiler hiçbir işe yaramadı, kendiliğinden geçti ağrı. Psikolojik dedim kendi kendime ama halen kaskatı. Derken cuma akşamı kalça kemiğimin sağ tarafı kitlendi. Bütün gece uyuyamadım. Halen yere zor basıyorum. Veee bugün belim çılgınlar gibi ağırıyor sabahtan beri. Aylar önce belimde bir sinir sıkışması olmuştu. Doktorum çok dikkatli olmam gerektiğini, fıtığa dönüşebileğini söylemişti. Sanırım dönüştü çünkü bu ağrı ne yapsam geçmiyor. Uyuştum resmen ağrılardan.<br />Reiki 3'e niyetlendim. O günden beri hastayım. Çevremdekiler de hasta. Bütün aile hasta. Kanser, kalp hastası, grip, fibromiyalji, alerjik, migren...ne ararsan var şu aralar ailede. Bir temizliktir başladı bizde yine ama hadi bakalım. Yarın fizik tedavi doktoruma gideceğim Doğa'yı yuvaya bıraktıktan sonra.<br />Bir de yogaya dönüyorum artık kesin. Bahane yok artık gün bugündür. Ama sormam lazım önce doktora, belim için ne yapmam gerektiğini.Özgür Turanhttp://www.blogger.com/profile/12342331481963826366noreply@blogger.com6tag:blogger.com,1999:blog-1481964113959822201.post-3583793778942228972009-02-08T18:31:00.006+02:002009-02-08T18:39:42.230+02:00Süslü<img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5300465150522121218" style="DISPLAY: block; MARGIN: 0px auto 10px; WIDTH: 300px; CURSOR: hand; HEIGHT: 400px; TEXT-ALIGN: center" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEitw0Arfja5oqQkN3BvVctPwIEMVgWRdDHD_1PfgLO-HTZiojS1LoTCGSNDigr2m-l1O9UO2CNgwMINSW36RrLyJGTR8r_MzoUd-WNwNku9vfS8ixY6iJySYKRpRDgKf8WiD_V1dDm8OBg/s400/IMG_1624.JPG" border="0" />Ben gayet spor giyinen bir kadınım. Ama bu fotodaki süslü benim tam tersim. Hele bu aralar bir giyinmektir gidiyor. Yuvaya giderken etek ve elbise dışında birşey giymek istemiyor. Bu siyah rugan çizmeleri kendi seçip zorla aldırmıştı geçen yıl, hergün giymek istiyor. Yağmurlu havada pembe ayılı şemsiyesi olmadan çıkmıyor. Eldivenleri bile parlak pullu. Dışarı çıkarken benim lipsticklerimi sürüyor dudağına, saçını tarıyor. Kolunu kaldırıyor deodorant sürmemi istiyor. Bugün artık yiyesim geldi, dayanamadım. "Ayyy içime sokiyim seni tekrar ben orada kal" dedim. "Bebek değilim ben" dedi bana.<br /><div></div>Özgür Turanhttp://www.blogger.com/profile/12342331481963826366noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-1481964113959822201.post-68688267519622592442009-02-05T17:50:00.007+02:002009-02-05T18:13:58.273+02:00Tiyatro maceramız<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi8cOvg-hbB3KXUyrCeLjcA9CgdR_26E1nGhBQ9E1zoKnS5d6XhxZE-7DmNJQ-LNwjvimwxv4gac8fcZcghTcNzuQl5x_ANX1Sl02HbHIMlJdi-DbJQyb94ByjlkaObl43NlBcFwM23kj0/s1600-h/IMG_1636.JPG"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5299346279838831458" style="DISPLAY: block; MARGIN: 0px auto 10px; WIDTH: 400px; CURSOR: hand; HEIGHT: 300px; TEXT-ALIGN: center" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi8cOvg-hbB3KXUyrCeLjcA9CgdR_26E1nGhBQ9E1zoKnS5d6XhxZE-7DmNJQ-LNwjvimwxv4gac8fcZcghTcNzuQl5x_ANX1Sl02HbHIMlJdi-DbJQyb94ByjlkaObl43NlBcFwM23kj0/s400/IMG_1636.JPG" border="0" /></a><br /><div><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhdU4nyDrjT_DlE310sJAbbAyUqS_lbylXc7nDcRS4n5D0EQ3xlYnjX4ENiRj-F6OXLoJ2rWvvaWo_OHw02tc4TMCQBnmMteuePQ4rTZ2pF2oO0vyG4iWTEBIaVS88PwaVCinNbNirt4CA/s1600-h/IMG_1634.JPG"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5299346084851642770" style="DISPLAY: block; MARGIN: 0px auto 10px; WIDTH: 300px; CURSOR: hand; HEIGHT: 400px; TEXT-ALIGN: center" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhdU4nyDrjT_DlE310sJAbbAyUqS_lbylXc7nDcRS4n5D0EQ3xlYnjX4ENiRj-F6OXLoJ2rWvvaWo_OHw02tc4TMCQBnmMteuePQ4rTZ2pF2oO0vyG4iWTEBIaVS88PwaVCinNbNirt4CA/s400/IMG_1634.JPG" border="0" /></a>İlk tiyatro deneyimimizi yaşadık. Oyuncak müzesinde<a href="http://www.istanbuloyuncakmuzesi.com/tr/etkinlik.asp?idi=51&durum="> kukla tiyatrosuna</a> gittik. Hem de çok sevdiklerimizle birlikte. Kuzen Duygu, canım Evrim ve portakalı Naz. Doğa ve Naz doğduklarından beri arkadaşlar. Hep birbirlerinin ilklerine tanık oldular, çoğu ilki de birlikte yaşadılar. <div>Bugün yine bir ilk olmasına rağmen gayet güzel, sabır ve ilgi ile izlediler oyunu. Tabii ara ara şu sorular gelmedi değil;<br />-Ne var o perdenin arkasında?</div><div>-Bu ses de ne?</div><div>-Kim konuşuyor şimdi?</div><div>-Kurt büyükanneyi yedi mi? Ne olacak şimdi?</div><div>-Perde ne zaman kapanacak?</div><br /><div>Ve müzede aralarındaki diyalog;</div><div>Naz: Aaa bu bebeklerden alalım.</div><div>Doğa: Hayır onlar eski oyuncaklar (3 dk.önce o da aynı soruyu sormuş ve açıklamışım. Naz'a benim taklidimi yapıyor)</div><br /><div>Oyun güzel, müze bir harika. Doğa'nın tabii en çok uzay, doktor, itfaiye ile ilgili oyuncaklar ilgisini çekti. Bebeklerle hiç mi hiç ilgilenmedi. Ama ben bebeklere ve o minik evlere bayıldım. Koysunlar önüme saatlerce oynarım.</div><div>Şimdi, canım Ömür'ün minik Alaz'ının büyüyüp kızları tiyatroya götüreceği günleri iple çekiyoruz. </div></div>Özgür Turanhttp://www.blogger.com/profile/12342331481963826366noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-1481964113959822201.post-78858791514787073402009-02-04T23:08:00.006+02:002009-02-04T23:23:39.387+02:002 çocukluYok yok başlığa bakıp sanmayın ki ikinciye karar verdim. Yok öyle birşey ama 1 haftadır iki çocukluyum. Busa'dan kuzen Duygu geldi her Şubat tatilinde olduğu gibi. Doğa, "Ablam" diyor da başka birşey demiyor. Ben ise evde bir ergenle yaşamanın verdiği huzur ve karmaşık duygular içindeyim. Bakıyorum bir ona bir kendime. Düşünüyorum, düşlüyorum Doğa'nın 14 yaşındaki hallerini. Bizimki ne yese, ne içse Duygu'ya da bir ikram bir ikram. Bütün misafirperverlik onda. Dışarda biri Duygu'ya birşey sorsa "o benim ablam" diye dikiliyor. Bana da onları izlemek kalıyor. Kitabımı da okuyorum, gazetemi de... Nereye istesek hooop gidiyoruz, nasıl olsa Duygu var ya yanımda. Hani Doğa'nın ağlama krizi tutar, inadı tutar durumları yok. Ben bir rahat ki bu 1 haftadır sormayın.<br />Doğa'yı okula bırakıyoruz, Duygu ile geziyoruz tozuyoruz, ufak sırlarını anlatıyor bana. Çok eşsiz anlar... ama pek bir sessiz. Üstüne gitmiyim sormamak lazım diyorum kendime. Duruyorum duruyorum yine soruyorum. Kimbilir Doğa olsa onun yerinde neler soracağım.<br />Doğa'da uzay muhabbetleri halen devam. Bütün derdimiz neden uzaya gidemiyor olmak. Bir roketi ve de uzay kıyafeti olsa gidecekmiş oysa ki.Özgür Turanhttp://www.blogger.com/profile/12342331481963826366noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-1481964113959822201.post-45167764104888202072009-01-31T16:41:00.001+02:002009-01-31T16:48:33.133+02:00Buyrun saçlar<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEii8VXS8J93oRBGvpxiNTh5dHypsIHX1re7_CnGyv39KokP9SV2IO0GE6aUK4qQ3m8BgdgGL-uN3ny2P7JfTYX8_F0wH8Ah_XdDS_bbl-Kf_40oXpgap9MbEdzh0Z4Pc0x9iPBGJRPs-ak/s1600-h/k%C4%B1sa+sa%C3%A7.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5297469424952650722" style="DISPLAY: block; MARGIN: 0px auto 10px; WIDTH: 400px; CURSOR: hand; HEIGHT: 300px; TEXT-ALIGN: center" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEii8VXS8J93oRBGvpxiNTh5dHypsIHX1re7_CnGyv39KokP9SV2IO0GE6aUK4qQ3m8BgdgGL-uN3ny2P7JfTYX8_F0wH8Ah_XdDS_bbl-Kf_40oXpgap9MbEdzh0Z4Pc0x9iPBGJRPs-ak/s400/k%C4%B1sa+sa%C3%A7.jpg" border="0" /></a><br /><div><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj_FR8nWPwzqeMEbQfA2RSHdNIfREsu4N5TXh6ybeAacZJSpcKthw-9sEFLqdqJ7xrbw24YTJqn8cMWd6Wmetsvd3MpkiW9l4QeHwEbhg9GLb68R1JHxLmotlNqewAhdI1j8gcFhTDLr1E/s1600-h/k%C4%B1sa+sa%C3%A7.jpg"></a><br /><br /><div></div></div>Özgür Turanhttp://www.blogger.com/profile/12342331481963826366noreply@blogger.com14tag:blogger.com,1999:blog-1481964113959822201.post-62705684648405140392009-01-28T14:55:00.006+02:002009-01-29T18:17:44.444+02:00Erdem kapanıİki küçük çocuğu olan bir kadın seramik kursuna katılmak istiyor. Kursun saatleri oğlunun yüzme dersleri ile çakıştığından bu isteğini erteliyor ve kırgınlıklarını içine atarak iyi anneyi oynuyor.<br />Fotoğrafçılığa ilgi duyan bir baba bu merakını gerçekleştireceği bir yerin özlemini duymakta. Orta halli bir aile için karanlık oda masraflı olabilir ama salona yeni koltuk alınmasını önler en azında. Fakat günler geçer ve sonunda salona yeni koltuk alınır.<br />Çok yoğun çalışan bir iş adamı kendi içine çekilmek, yalnız kalmak isteyebilir. Tek başına tatile çıkmak ona ilaç gibi gelecektir aslında. Ama karısına karşı haksızlık olacağını düşünür ve bundan vazgeçer.<br />"Bu yoksunluklarımızı erdem haline getiriyoruz. Uzun, acı verici yaratıcılık iştahsızlığımızı bir fedakarlık gibi kucaklıyoruz. Üstün olma anlamındaki iyi olma çabalarımızı, söze ruhsallığımızı beslemek için sarf ediyoruz. Bu sık düşülen hataya Erdem Kapanı diyorum. Ruhsallık çoğunlukla sevgisiz yalnızlığa giden bir yol ya da insanın kendi doğasını reddettiği yanlış tutumlar olarak yorumlanıyor. Böyle bir ruhsal üstünlük iddiası, inkarın türlü biçimlerinden biridir. Yaratıcı için erdem ölümcül bir hata olabilir. Saygı görmek ve olgunlaşma isteği, etkisizleşmemize hatta yok olmamıza neden olabilir" diyor Julia Cameron, "İçinizdeki Yaratıcıyı Keşfedin" adlı kitabında.<br />Cameron'a göre, Erdem Kapanı'na yakalanan birçok kişi, sıradan gözlere kendini yok ediyormuş gibi görünmez. İyi kocalar, babalar, anneler, eşler, öğretmenler olmaya koyularak kendilerine herkesin hoşuna giden ve beğenisini toplayan sahte benlik yaratırlar. Bu sahte benlik daima sabırlı, başkalarının gereksinim ya da istekleri için kendilerininkinden vazgeçmeye isteklidir.<br />"Aşırı derecede erdemli bu tıkanmış yaratıcılar, çocukluklarında onaylanmamış bu asıl benliklerini yok ederler. Durmadan "Bencil olma!" sözlerini duyan asıl benlik, başkalarına hayır kendine evet diyebilen, oyun oynamayı bilen, sağlıklı, zaman zaman anarşist, rahatsız edici bir karakterdir."<br />Sarsıcı bir kitap. Mutlaka edinmenizi öneririm. Dergide de çok ilgi çekici diğer bölümlerini yazdım bu ay. Haftaya koyabileceğim buraya.Özgür Turanhttp://www.blogger.com/profile/12342331481963826366noreply@blogger.com6tag:blogger.com,1999:blog-1481964113959822201.post-54403382787092916352009-01-27T18:46:00.006+02:002009-01-27T19:45:12.693+02:00Kısa saç üzerine<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhonzOm9WhDiSmKFTTXLWsboO63UujUXH-9q3TVeQTQArOR50AzX-7XZwEBmJUflJaPBBocGSK2niFy3EwaB2WsdvxvUR-Tj-tEuMKkYRRawhbuv7DOpOpPgUgKm-1YIHgsYPLjm4rT5tI/s1600-h/IMG_1614.JPG"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5296020576494203778" style="FLOAT: right; MARGIN: 0px 0px 10px 10px; WIDTH: 240px; CURSOR: hand; HEIGHT: 320px" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhonzOm9WhDiSmKFTTXLWsboO63UujUXH-9q3TVeQTQArOR50AzX-7XZwEBmJUflJaPBBocGSK2niFy3EwaB2WsdvxvUR-Tj-tEuMKkYRRawhbuv7DOpOpPgUgKm-1YIHgsYPLjm4rT5tI/s320/IMG_1614.JPG" border="0" /></a>Kestirdim yine saçlarımı. Kısa saç daha bir özgür, modern geliyor bana. Bir de küpe delisiyim ben böyle renkli, değişik, büyük-küçük birçok küpem var. Hani kutular dolusu olsa yine de az gelir. Her gittiğim yerden mutlaka küpe alırım. Kısa saç ve küpe kadar birbirini tamamlayan bir ikili var mıdır acaba? Yani hediye alacaksanız küpe alın demek istiyorum özet olarak:) Neyse saça dönelim. Tam biraz uzuyor, acaba uzatsam mı diyorum her defasında. Yok yine kestiriyorum gidip. Kendimi böyle kendim gibi hissediyorum. 5-6 yıl önce uzundu en son sanırım saçım, sonra kısa saçın tadını alınca bir daha uzatamadım. <div>Neyse iyileşiyoruz, bugün kuaföre gittik. Doğa bu fotoda benim kuaförde kasanın yanında bulunan içi lastik balık, su ve taşlarla dolu kavanozla oynarken... tabii kavanoz yere kondu. Havluların üzerine oturdu kendisi bir güzel oynadı sularlar. Dirseklerine kadar ıslandı. Saçı kesildikten sonra Doğa'nın komple kıyafeti değiştirildi. Ardından güzel bir yürüyüş ve eve dönüş.</div><div>Hani nerde saçlar derseniz... kendimi çekemedim bir türlü kısa saçlarımla:) Çektiklerim de berbat çıktı. En kısa zamanda çekip koyarım.</div>Özgür Turanhttp://www.blogger.com/profile/12342331481963826366noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-1481964113959822201.post-54933079617692335902009-01-26T22:05:00.003+02:002009-01-26T22:08:58.743+02:00Ballı ıhlamur karanfil<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjpp2MLc3XC1vpBn1xfyYBHaAp5yM2LLk8DkGWjED5EoSOkKN3bzdr5ZkH9PBDcvLkrK86EaFhOFlJatSKIzPrf0EeiD2jCt0WECNTkI__CMJXu91hYSWGe3F6Zqk3UiFoeuQO65KXZqEo/s1600-h/IMG_1608.JPG"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5295696266687655522" style="DISPLAY: block; MARGIN: 0px auto 10px; WIDTH: 300px; CURSOR: hand; HEIGHT: 400px; TEXT-ALIGN: center" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjpp2MLc3XC1vpBn1xfyYBHaAp5yM2LLk8DkGWjED5EoSOkKN3bzdr5ZkH9PBDcvLkrK86EaFhOFlJatSKIzPrf0EeiD2jCt0WECNTkI__CMJXu91hYSWGe3F6Zqk3UiFoeuQO65KXZqEo/s400/IMG_1608.JPG" border="0" /></a> Akşamüstü yine koyduk çaylarımızı içtik. Bir de bisküvi bandık çaya.<br />"Komik bardak" ya da "abla bardağı" diyor buna.<br /><div></div>Özgür Turanhttp://www.blogger.com/profile/12342331481963826366noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-1481964113959822201.post-28490095895676984172009-01-25T22:43:00.004+02:002009-01-25T23:09:39.180+02:00Hastalığın getirdiği yüzleşmeNe zaman bütün hayatın yükünü sırtımda hissetsem, şikayet etmeye başlasam enerjim düşüyor ve birden hastalanıyorum. Ama bu defa hastalık öyle bir geldi ki gitmek bilmedi. Taaa ki "ben iyileştim artık" diyene kadar. Evrene bu mesajı mutlaka vermek gerekiyor. Yoksa iyileşmek, ayağa kalkmak, hayatın gidişatına katılmak, sorumluluklara tekrar geri dönmek pek de kolay olmuyor. Hele ki meleğiniz de hasta ise biran önce ayağa kalkmak zorundasınız. Yatıp dinlenmek gibi bir lüksünüz yok. Çok söylendim bu hafta bıdıbıdı yedim durdum kendimi. Bu söylenmenin beni daha da hasta edeceğini bile bile, farkında olaraktan söylendim, sinirlendim, bağrındım durdum içimde. Kendimle kavga ediyorum bir haftadır. En son 5 yıl önce böyle olmuştum, sanki aynı o düşük enerjinin frekansına girdim. Girmek ne demek düştüm küt diye. Camı açıp "biri beri çekip kurtarsın buradan" diyesim geldi kaç defa. Ama kimse yok, yine kendinizlesiniz. Her zaman böyle durumlarda yalnız bırakıyor evren dersinizi iyi çalışın diye.<br />Neydi biliyor musunuz beni yiyip bitiren? Arada kaldım ben. 2,5 yıl oldu. Ben halen çalışmakla çalışmamak arasında bir yerlerde kaldım. Bir yanım git bir yanım kal diyor. Evden çalışıyorum ondan da mutlu olamıyorum. Full time çalışsam biliyorum ki olmayacak. Mesailer, zorunlu seyahatler... arkası gelecek. Baba da zaten haftanın kaç günü ve gecesi evde, kaç gecesi ofiste. Kuzum mutsuz olacak. En son kabullenmiştim aylar önce bu durumu böyle, bu şekilde mutluyum demiştim. Ama yine battı birşeyler, besleyememek kendimi, üretememek istediğim gibi battı bana. Boğuldum sanki yine, nefes alamadım. Yorgunum... sadece Doğa'yı 2,5 yıldır tek başıma, yardımsız büyütüyor olmaktan yoruldum. Bu işte tam olarak hissettiğim. Hani bir mola istiyorum hayattan. Bundandır sırtıma çantamı takıp çekip gitme isteğim.<br />Farkındalıkta kalıp bu yüzleşmeden üzerime düşeni aldım. Yarından itibaren içsel anlamda biraz çalışacağım. Biraz meditasyon, biraz nefes kendime getirecektir beni.<br />Sonuçlarını da paylaşırım buradan.Özgür Turanhttp://www.blogger.com/profile/12342331481963826366noreply@blogger.com5tag:blogger.com,1999:blog-1481964113959822201.post-32830166426897387052009-01-22T12:48:00.002+02:002009-01-22T13:00:56.928+02:00Hastalıklar gitsin artık<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgORxIGBdwwSqUvk6xnLVTraesDeD_FjpRiStTHtQ1evidWi8eyiOuzodWzyS_6FkmvBC_FX-fikshjl5A6CEGCVa2HgQUHgE9NrXgs0KIkiSE9wK4kkcRXE0GBSBUqAQJDVKvn7ANlKNA/s1600-h/IMG_1602.JPG"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5294068427092141490" style="DISPLAY: block; MARGIN: 0px auto 10px; WIDTH: 400px; CURSOR: hand; HEIGHT: 300px; TEXT-ALIGN: center" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgORxIGBdwwSqUvk6xnLVTraesDeD_FjpRiStTHtQ1evidWi8eyiOuzodWzyS_6FkmvBC_FX-fikshjl5A6CEGCVa2HgQUHgE9NrXgs0KIkiSE9wK4kkcRXE0GBSBUqAQJDVKvn7ANlKNA/s400/IMG_1602.JPG" border="0" /></a>Şu anda halimizi ancak bu fotoğraf anlatabilir. Kırılıyoruz hastalıktan ikimiz de. O papatya seviyor ben adaçayı. Onunkine gizlice, çaktırmadan pekmez konuluyor benimkine bal. İştahımız da yok. Belki bir kek yaparız kendimize bugün.<br />Bu güzel havada kolumu kaldıracak halim yok ki çıkalım biraz hava alalım. Hani şöyle bir saat uyuyabilsem... o da yok, bu cadıyla mümkün mü...39 ateşle bile dans ediyor...yorganın altına girip günlerce çıkmayasım var.Özgür Turanhttp://www.blogger.com/profile/12342331481963826366noreply@blogger.com8tag:blogger.com,1999:blog-1481964113959822201.post-70695375737578378092009-01-20T22:47:00.005+02:002009-01-20T22:58:28.117+02:00Bizde yine kaşınma seansları<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgUYICK2xOJVgQlBmtIbh00qZtinCqLJbE3JfPhuQqcujcx1JkefAedMsfkJP-uWO9ldpTUTl-gg_bVhV9F4lSoOQdd-N4o5cGu_NuSPLkF_gEsEl-GdXsmMiEi38eXriG6M5hZAZyJvOU/s1600-h/IMG_1600.JPG"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5293480610790701922" style="DISPLAY: block; MARGIN: 0px auto 10px; WIDTH: 320px; CURSOR: hand; HEIGHT: 240px; TEXT-ALIGN: center" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgUYICK2xOJVgQlBmtIbh00qZtinCqLJbE3JfPhuQqcujcx1JkefAedMsfkJP-uWO9ldpTUTl-gg_bVhV9F4lSoOQdd-N4o5cGu_NuSPLkF_gEsEl-GdXsmMiEi38eXriG6M5hZAZyJvOU/s320/IMG_1600.JPG" border="0" /></a><br /><div><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5293480465222477442" style="DISPLAY: block; MARGIN: 0px auto 10px; WIDTH: 320px; CURSOR: hand; HEIGHT: 240px; TEXT-ALIGN: center" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjHBuhm6CFLy1neaTUCQnTCkk7FOxVbBj8vtO02Ia5QyaaiwkGbEji-9nPz-EWDHr4TsBjfLzZ3sv83LrPOCY2tzgEERGVtUPrHPZ33fblmAkjsgWRAMnbfoXmjQ1rVDDQ0Fx6PX4MqKTA/s320/IMG_1598.JPG" border="0" />Böyle güzel geçti bugün. Yürüdük, gezdik, yedik içtik birlikte. Fakat şimdi 39 derece ateşle yatmakta içeride kuzu. Ben de boğazımda sanki yara varmışçasına bir acı ile cebeleşmekteyim. Sabah bir huysuzluğu vardı ve sıcaktı hep teni. Benim de boğazım zaten 2 gündür acıyordu. Ama bu hava kaçmaz dedim ve attık kendimizi dışarı. Ohhh iyi ki de yapmışız ne güzel gezdik ama. </div><div>Tabii ateşi çıkınca hemen eline yastığını aldı koşturdu bizim yatağa; "Hadi anne çok hastayım kaşı ve de sev beni". Babası gelince de "Sen kaşı, sen de sev" diye bir de görev dağılımı yaptı. Keşke hepimiz sevgiyi böyle cömertçe versek ve aynı şekilde istesek değil mi ama? </div>Özgür Turanhttp://www.blogger.com/profile/12342331481963826366noreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-1481964113959822201.post-1616784148894895752009-01-19T23:26:00.005+02:002009-01-19T23:43:27.499+02:00Gazete okuma özgürlüğüm yok<a href="http://sarhosbalikvetopalmarti.blogspot.com/">Funda</a>'yı okudum ve bugünü yazmak istedim. Bu aralar en büyük problemimiz, "hadi oynalayalım anne ne dersin?" şeklinde günün her saatinde kendisiyle oynamamı bekleyen bir cüce. Allah herkesin başına böyle problem versin diyorsanız siz de annem ve ailemizin diğer büyükleri gibi, buyrun bizim eve. Gazeteyi açıyorum "okuma lüffen" diyip alıyor elimden. Dergi açıyorum "hadi kes yapıştır yapalım" diyor. Odasına gidiyoruz başlıyoruz sırayla hamur, boyama... vs. Eee bir yerden sonra fenalık basıyor insana.<br />Bugün yuvadan aldım. Öğle yemeğini güzelce yemiş, karnı tok. Taksiye bindik. Takside uçak yaptı kendini. Kafası gözü patlayacak. "Kızım dur" diyorum seksen defa anlamıyor. Kızdım, bağırdım hafiften. "Anne bana kızma" diye başladı ağlamaya. Taksiden indik eve geldik ağlama devam. "Bi sarılabilir miyim sana?" şeklinde kucağıma geldi ve sakinledi. 2 saat anlattım: "Anneler bazen çocuklarına kızabilir" dedim.<br />Sonra yine başladı "gel benimle oyna" ve "gazete okumanı istemiyorum" durumları. Oturdum yine anlattım: "Anneler babalar istedikleri zaman istediklerini yaparlar. Çocuklar da yapar. Herkes birbirine saygılı olmalı" dedim. Biraz fark etti sanki. Kısa süreli de olsa izin verdi bana. Boğuluyorum bu ara. Yuva ile konuştum normal olduğunu söylediler, orada sürekli aktivite halinde olduğu için evde de aynı şeyi bekliyormuş. Ama olmaz ki ben gazete okuyabilme özgürlüğümü geri istiyorum.Özgür Turanhttp://www.blogger.com/profile/12342331481963826366noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-1481964113959822201.post-833761199579517532009-01-18T21:59:00.004+02:002009-01-18T22:16:42.292+02:00Uzay muhabbeti, karadut şerbeti<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiigMOzZRHF5kD4ZRVfSwPm5Mz3qDx6xpfyN4s9lDSSg0DnWkQagSgShyphenhyphenbgGMXA9GghCXsnyZyctZvQBmchDjkGoecOqKfHZgyvs5mBXezyeGLrJECQYY9sjjYcsXfzNHJuWwtjXXHP9Gk/s1600-h/ayda+kitap.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5292725979081091554" style="DISPLAY: block; MARGIN: 0px auto 10px; WIDTH: 251px; CURSOR: hand; HEIGHT: 250px; TEXT-ALIGN: center" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiigMOzZRHF5kD4ZRVfSwPm5Mz3qDx6xpfyN4s9lDSSg0DnWkQagSgShyphenhyphenbgGMXA9GghCXsnyZyctZvQBmchDjkGoecOqKfHZgyvs5mBXezyeGLrJECQYY9sjjYcsXfzNHJuWwtjXXHP9Gk/s320/ayda+kitap.jpg" border="0" /></a>Bugün Kadıköy'e gittik. Alkım Kitapevi, <a href="http://www.ciya.com.tr/">Çiya</a>, Tansaş'tı rotamız. Kitapçıdan yukardaki kitabı aldık; Tübitak Erken Çocuk Kitaplığı'ndan "Ayda". Bizimki bu aralar merak sardı uzaya, aya, yıldızlara. Harika bir kitap yine Tübitak'tan. Birkaç defa okunduktan sonra;<br />-Anne ben uzaya gitmek istiyorum.<br />-Tamam Doğa ama astronot olman gerek.<br />-Astronot kıyafetim yok ki benim ama.<br />-Astronot kıyafeti öyle her yerden alınmaz.<br />-Babam da gelsin benimle uzaya.<br />-Uzaya gidince ne yapacaksın?<br />-Mars'ı görücemm. Hadi baba uzaya gidelim.<br />!!!!<br />Bütün gece bu uzay muhabbeti uzadı da uzadı. En sonunda Serdar hayali bir oyun uydurdu. Bunlar ikisi rokete binip uzaya gittiler. Uzaydan taş (legolar) topladılar bana getirdiler. Şimdi rüyasında astronot olduğunu görüyordur büyük ihtimal:))<br />Bu haftasonları hiç bitmese. Bu ikisi sürekli oynasalar böyle... benim de vücudum, kafam dinlense...<br />Çiya'daki yemeklerden hiç hoşlanmadı. Otlu bulgur pilavını bile sevmedi. Biraz ezogelin çorba ve karadut şerbeti içti bolca. "Çok lezzetliymiş bu mor meyve suyu" diye diye 3 küçük bardağı götürdü.Özgür Turanhttp://www.blogger.com/profile/12342331481963826366noreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-1481964113959822201.post-33464471923591492792009-01-15T23:23:00.004+02:002009-01-15T23:42:53.154+02:00Cem&Doğa2 minik tanıştı bugün. Pek bir komikti halleri. Doğa'nın bitmek bilmeyen çenesi, <a href="http://cemuyurken.blogspot.com/">Cem</a>'in cool tavırları... Film gibi izledik hallerini Yasemin'le.<br />Benim aklımda Doğa'dan kalan en komik ayrıntılar;<br />*Charlie&Lola izlerken Cem'e durup dururken: "seni seviyorum" !!<br />*Eve girdiğinde salondaki çiçekleri görüp gibi Cem'e: "aaa senin bitkilerin mi var?" :))<br />*Gayet büyük bir ciddiyetle dergisini okuyan Cem'e: "hadi oynayalım biraz ne dersin?<br />Ayrıca Cem'in kapkekleri de nefisti! Hepimiz oldukça fazla yedik:)<br />Fotoğraf makinemin hafıza kartını bilgisayarımda unuttuğumdan çekemedim foto. Yasemin koyar belki birkaç kare.<br />Ne kadar da yakın oturuyormuşuz ve hep aynı yerlerde gezip duruyormuşuz birbirimizden habersiz. Evren karşılaşması gerekenleri karşılaştırıyor bir şekilde bir yerlerde.<br />Çok sevdik biz Doğa ile yeni dostlarımızı. "Güneş açsın parka gidicez dimi anne Cemlerle" diyerek uyuduk bu gece.Özgür Turanhttp://www.blogger.com/profile/12342331481963826366noreply@blogger.com5tag:blogger.com,1999:blog-1481964113959822201.post-81279787744644897242009-01-13T13:41:00.007+02:002009-01-13T14:31:20.408+02:00"Birlik"te büyüme, öğrenme zamanıCamları kocaman, boydan boya olan olan bir cafe de oturayım, bir yandan kahvemi içeyim, bir yandan camdan insanları seyredeyim bayılıyorum. Küçüklüğümden beri hep sevmişimdir bunu. İnsanları gözlemlemeyi. Dış görüntülerinden, kişiliklerini, hayatlarını, mesleklerini tahmin etmeyi hep bir oyun haline getirmişimdir. Bir de tuvaletlerde yerdeki mozaikler, restoranlarda duvarlardaki mozaikler, farklı taşlardan insan suratları çizerdim hayalimde çocukken. İnsanların halleri, her türlü halleri hep ilgili çekti. Hep insan ve evrenle ilgili okudum,halen de okuyorum. Örneğin Tanrılar Okulu'ndaki "dünya böyle çünkü sen böylesin" cümlesi küt diye çarpmıştı suratıma. Nasıl yani? Bütün bu savaşlar, depremler, doğal afetlere bizler mi sebep oluyoruz demiştim. Sonra gerek okuduklarım gerek yaşadıklarım evrenin dengesini gösterdi bana. Olan herşeyin bir nedeni olduğunu. Sadece 1 değil 1'den fazla yaşamımız olduğunu, örneğin bu yaşamda başımıza gelmesine şaşırdığımız birçok deneyimin önceki yaşamlarla açıklanabileceğini gördüm. Bu farkındalık bir süre böyle devam etti. Yeni öğretiler geldi arkasından yine. Anladım ki dersler hiç bitmeyecek. Yazmam da tesadüf değil.<br />"Küçük" rehberim Doğa benden ne kadar çok zaman alsa da, bir o kadar da kendime dönmem, içimdeki beni daha iyi tanımamı sağladı. Anne olmadan önce ruhsal anlamda çok ilerlemiş olduğumu düşünürdüm. Şimdi ise geriye bakıyorum, anne olduktan sonra şu 2,5 yılda yaşadığım ruhsal gelişmeler 10 yıla bedel.<br />Yaşam denen döngünün maceralarını, öğretilerini bundan sonra sadece kendi küçük defterlerimde değil, bütün ayrıntılarıyla burada sizlerle paylaşacağım. Zaten paylaşıyordum ama kendime sakladıklarımı da çıkarmanın zamanı geldi. Hep birlikte öğrenmemiz gerekiyor diye hissediyorum. "BİR" olma zamanı diyorum.<br /><br />Not: Bu yazıyı dün yazmıştım ama ancak bugün koyabildim. Aynı gün <a href="http://burcuca.blogspot.com/2009/01/hayat-yaadklarmzdan-ibaret-sanmak.html">Brajeshwari </a>de "BİR" olmakla ilgili harika şeyler yazmış. Lütfen okuyun... Bir de onun son postunu okuyun. Hırsız kalemlerden böyle örnek olarak koruyabilir miyiz acaba kendimizi ne dersiniz?Özgür Turanhttp://www.blogger.com/profile/12342331481963826366noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-1481964113959822201.post-15498431726169375792009-01-11T22:41:00.013+02:002009-01-11T23:02:41.417+02:00Kemanla buluşma<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiazYkDeyWpSTDvbpPFhVdCospMJBFtzzNgIloeOud9thzohyKycE5dRr7bU8ILNroOvv8jR6XbnXITtXbNKcvTRQFGPWIs1LuKSaXl66kYNvCF23El6QHB6Ssu9YH7NykGYM48oNcnAL0/s1600-h/IMG_1584.JPG"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5290142394150297186" style="DISPLAY: block; MARGIN: 0px auto 10px; WIDTH: 320px; CURSOR: hand; HEIGHT: 240px; TEXT-ALIGN: center" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiazYkDeyWpSTDvbpPFhVdCospMJBFtzzNgIloeOud9thzohyKycE5dRr7bU8ILNroOvv8jR6XbnXITtXbNKcvTRQFGPWIs1LuKSaXl66kYNvCF23El6QHB6Ssu9YH7NykGYM48oNcnAL0/s320/IMG_1584.JPG" border="0" /></a><br /><div><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjFaeZW9-36RUqPmtkuskDC7CyV1QGr4NFo2AUo1yDy5By6YZGOcx8aIae6iqpfDOAgIjJnAHyAxm9bwOU7drVKrMSbHlcNIvmcaWNVfrlepQHMpfnPvudPKyvpzOIWKePQpbQWewhmEaQ/s1600-h/IMG_1585.JPG"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5290142254563094338" style="DISPLAY: block; MARGIN: 0px auto 10px; WIDTH: 320px; CURSOR: hand; HEIGHT: 240px; TEXT-ALIGN: center" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjFaeZW9-36RUqPmtkuskDC7CyV1QGr4NFo2AUo1yDy5By6YZGOcx8aIae6iqpfDOAgIjJnAHyAxm9bwOU7drVKrMSbHlcNIvmcaWNVfrlepQHMpfnPvudPKyvpzOIWKePQpbQWewhmEaQ/s320/IMG_1585.JPG" border="0" /></a>İşte tarihe geçecek bir gündü. Onur, yani dayısı, Doğa'ya oyuncak keman almış. Ama oyuncak olduğuna inanmazsınız görseniz, sesi bile gerçeğe yakın. Aylardır başımızın etini yiyor "keman alın bana" diye. İşte kemanla ilk buluşma anı ve çalma çabaları. O kadar komik ki ben dudaklarımı büzüştürerek bakıyorum, hevesi kırılmasın diye gülemiyorum da. Film gibi resmen. Bir de "ben çalıyım sen kalk dans et anne" demeler başladı.<br /><div><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiC4LTS0kXW4vf3i-o_AfMo3mC8V6SGtf_KQNjToqWo3jEP7ajxmw1OBhcxs5CyqulGQzV2yr6sjxrpmJwuMwhtq2-oImcoWa9b8cyxdx9fPkRyeZ4z2J5kqs2iqqLXmQCtAp-Wi2D7wDQ/s1600-h/IMG_1588.JPG"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5290142125512681138" style="DISPLAY: block; MARGIN: 0px auto 10px; WIDTH: 320px; CURSOR: hand; HEIGHT: 240px; TEXT-ALIGN: center" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiC4LTS0kXW4vf3i-o_AfMo3mC8V6SGtf_KQNjToqWo3jEP7ajxmw1OBhcxs5CyqulGQzV2yr6sjxrpmJwuMwhtq2-oImcoWa9b8cyxdx9fPkRyeZ4z2J5kqs2iqqLXmQCtAp-Wi2D7wDQ/s320/IMG_1588.JPG" border="0" /></a> <div><div><div><div>Hey gidi günler... <a href="http://www.myspace.com/onurkaragoz">Onur</a> büyümüş... kızıma keman almış... hep birlikte büyüyoruz şimdi yine ne güzel</div></div></div></div></div></div>Özgür Turanhttp://www.blogger.com/profile/12342331481963826366noreply@blogger.com6tag:blogger.com,1999:blog-1481964113959822201.post-36610398755305132232009-01-09T22:12:00.004+02:002009-01-09T22:23:52.808+02:00Evde tiyatroSaat 20.00'a geliyor. Odasında boyama yapıyorlar. "Dur bi saate bakıp geliyorum" der anne. Sessizce mutfağa gider. Antibiyotiğin kapağını açar. İçerden bir ses:<br />"İlacımı mı getiriyosunnnn? Hımmm bayılırım ben şurubuma" !!!!!!!!!!<br />Anne şokta!<br />Kaşığı görür ve başlar mırıldanmaya. 10 dakikaya yakın ikna sürecinden sonra çenesi tutup içirilir şurubu.<br />"Tadı kötü" diye ağlar ağlar.<br />Anne mutfağa gelir. O ağlamaya devam odasında.<br />2 dk. sonra pıtır pıtır gelir arkasından. Halen ağlıyor.<br />Annenin aklına şöyle bir yöntem gelir en son;<br />"Aaa bak ben de ilacımı unutmuşum. Hıh bir bardak su koymuştum kendime, bir güzel içiyim. Ayyy tadı çok kötüymüş. Böyyyyyyyyyyk. Üfff ne kötü tadı var pöhhh. Ama ne yapalım doktor vermiş bana içmek zorundayım dimi ama?"<br />Şaşkınlıkla karışık bakar, durur ve gülmeye başlar cüce. Yatana kadar "Pöh ne kadar kötüymüş bu ilacın tadı ama içmek zorundayız dimi anne" diye söylenir durur.<br />Anne bir defa daha anlar ki hep oyun hep tiyatroya devam... yılmadan, sabırla devam...<br />Yarın doktor kontrolü var. Bir de orada önemli bir rolü var annenin.Özgür Turanhttp://www.blogger.com/profile/12342331481963826366noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1481964113959822201.post-78181639682325932882009-01-09T11:14:00.006+02:002009-01-09T11:40:30.926+02:00Bu haftaBuz gibi havada sahilde yürüyüş yaptım sabah sabah. Yüzüme çarpan soğuk, denizin sessizliği, kuşların sesi yıkadı içimi. Sonu olmayan bir yol olsa yürüsem bütün gün istedim. Tabii bir süre sonra sırtımdaki çanta ağırlık yapınca kablosuz bağlantısı olan bir yer düşündüm sahile yakın. Şimdi sıcak tarçınlı sütlü çayımı içerken yazıyorum bir yandan... Yani mutluyum şimdi.<br />Dün gece uyku tutmadı yine. Klasik yine PMS durumları bu hafta herşeyi kırıp dökesim var. Tam psikopat, paranoyak katiller gibi oluyorum itiraf ediyorum. Bir sakin, bir deli... Kadın olmak ne zor şey ya. Daha önce de yazmıştım, kadınları en yaratıcı dönemi bu aslında. Ama her ay başaramıyorum bu yaratıcılığı kullanmayı üzgünüm. Hele bu hafta hiç.<br />Bu hafta enerjimi toparlamakta zorlanıyorum. O kadar çok kişinin benim enerjime ihtiyacı var ki. Güçlenmem gereken bir zamandayım. Anneanneme rahim ağzı kanseri teşhisi kondu, ağır testler yapıldı, bugün sonuçları çıkacak. Serdar'ın babasını hastaneye kaldırdık. Kalp hastası, ağır durumu. Nükleer tıp deneyecekler. Bir de efendim Doğa Hanım ateşlendi Pazartesi akşamı. Boğazları iltihaplanmış! Tabii yine antibiyotik krizi yaşıyoruz. Allahım bu antibiyotiği kolayca içiren var mıdır çocuğuna nolur biri bir yöntem söylesin!! Neyse bir kaşık kaldı sanırım bu akşam bitecek. Çok sinir oluyorum çocuğa zorla ilaç içirmeye. Gönül istiyor ki hiç hastalanmasın hiç ilaç içmesin, ama mümkün mü? Hele yuvaya başladığı bu ilk sene...<br />Uykusuz gecelerde bu hafta bolbol okudum yazdım, sabahları erken uyandım yine yazdım. Aklıma ne gelirse, içimdekileri, dışımdakileri, herşeyi yazdım. Yazdıkça kustum sanki rahatladım biraz.<br />Yıllar önce Rus bir yoga hocam vardı. Bize ilk derste "neden yoga yapmak istiyorsunuz ?" diye sormuştu. Herkes kendine göre birşeyler söyledi, ben de "huzur istiyorum" demiştim. Hiç unutmam aynen şöyle demişti: "Huzuru bu dünyada boşuna arama. Dışarıdaki dünyada, hele bu dünyada hiç huzur yok. Huzur senin içinde".Özgür Turanhttp://www.blogger.com/profile/12342331481963826366noreply@blogger.com5tag:blogger.com,1999:blog-1481964113959822201.post-67746506872009988082009-01-06T13:47:00.003+02:002009-01-06T13:54:21.741+02:00Kendi yolunuza sahip çıkınBu ay size ne yeni bir kitaptan bahsedeceğim, ne seminer ne de kişisel gelişiminiz yeni bir yöntemden. Sadece gerçek bir hikaye anlatacağım. Kendini gerçekleştirmiş 35 yaşında Mert Erkal’ın hikayesini. Mert’le tanıştıktan sonra gördüm ki onun hikayesini sizlerle mutlaka paylaşmam gerek. Çünkü çoğu zaman yaşanmışlıklar teorik bilgilerden ya da önerilerden daha hızlıca yer eder insanın ruhuna ve hafızasına.<br />Babasını kaybettikten sonra blog yazmaya başlamış. İşten dönüp gece yarılarına kadar uykusuz kalır sürekli yazarmış blogunda. Fakat gün geçtikçe blog dünyasına o kadar ait hissetmeye başlamış ki kendisini profesyonel iş hayatını bırakıp,yoluna bir blogger olarak devam etme kararı almış. Bu kararı almak ve uygulamaya koymak sandığı kadar kolay olmamış tabii. Annesi başta olmak üzere en sevdiği insanlar, “otur oturduğun yerde, gül gibi işin var” diyerek durdurmaya çalışmışlar onu. Ve sonunda hayalleri o kadar ağır basmış ki 10 yıllık pazarlama işinden ayrılmış. Kendisi bu süreci şöyle anlatıyor: “Bu süre boyunca tabiî ki de umutsuzluğa düştüğüm oldu ama hayallerim o kadar güçlüydü ki, her seferinde yerden düşüp tekrar ayağa kalkmamı sağladılar. Bir şeyi gerçekten isterseniz ve uğruna mücadele ederseniz, sonunda güç de olsa gerçek oluyor.”<br />Mert’in hayallerine ulaşma yolunda yaşadığı 2 önemli farkındalık var; Biri zihnimizin bize yarattığı engeller, diğeri de korkularımızı kendimizin yarattığı gerçeği.<br />Yaşadığı bu farkındalıkları ise şu şekilde ifade ediyor: “Bu süreçte hayalleri gerçekleştirmenin önündeki en büyük engelin yine insanın kendi zihninin yarattığı engeller olduğunu keşfettim. O küçücük kafatasımızın içinde kendimize ait bir gerçeklik yaratıyoruz ve işin komik tarafı, bir süre sonra da bu gerçeklik hayatın kendisi oluyor bizim için. Bu tespiti yaptıktan sonra insan, hayatı daha sıkı bir şekilde sorgulamaya başlıyor. Ben bu sorgulamayı yaptım ve kafatasımda birkaç delik açıldı. Bu şekilde sınırsız olanaklarla dolu bambaşka bir dünya ile tanıştım. Beynimde yarattığım korkuların yersiz olduğunu ve istersem hepsinin üstesinden gelebileceğini anladığım an benim hayatımın dönüm noktasıdır.”<br />Mert şu anda ne mi yapıyor? Tamamen kendi yaratıcılığı olan <a href="http://www.searchforblogging.com/">web sitesi</a> ile doğu ve batı arasında köprü görevi görüyor. Bloggerlara pazarlama, içerik, tasarım ve daha birçok farklı alanda önerilerde bulunduğu sitesinde sadece İngilizce yazıyor. Hedefi alanında dünyada en iyi olmak, marka olmak.<br />Kendi deyimiyle basit yaşamayı deneyimlemiş ve daha önceki profesyonel iş hayatına göre çok daha mutlu ve huzurlu olduğunu söylüyor.<br />Mevcut işinden ya da genel olarak hayatından memnun olmayanlara Mert’in önerileri ise şöyle; “Eğer siz de işinizde mutsuzsanız, bir şeyler yaparak içinde bulunduğunuz kısırdöngüden kurtulmak istiyor, ancak kendinizin ve sevdiklerinizin yarattığı korkular her seferinde sizi frenliyorsa bu konuda bir şeyler yapmanın zamanı gelmiş demektir. İşe, beyninizin sizi frenlerken yarattığı mükemmel bahanelerin hemen hepsinin üstesinden gelebileceğinize kendinizi inandırarak başlayın. Bütün bu bahaneleri yaratan siz olduğunuza göre, onları ortadan kaldıracak da yine sizsiniz. Beyin kıvrımlarınızı bahaneler üretmek yerine, çözüm yolları üretmek için kullanın. Kendinizi keşfedin, sınırlarınızı zorlayın, kendinize zaman ayırın, bolca okuyun, negatif insanları hayatınızdan çıkarın, zamanın kıymetini bilin, bol bol yürüyün. Yalnız kalın.Yalnızlık yaratıcılığı körükler. Öncelikle ne istediğinizi keşfedin, sonra da bu hedeflere ulaşmak için atılması gereken adımları tespit edin. Sonra da kararlı bir şekilde yola koyulun.”<br />Mert’in bu hikayesinden umarım siz de kendinize düşenleri alır ve de kullanırsınız. Kişisel gelişim kitapları, seminerler gerçek anlamda hayatınızın içinde yer almadıkça bir işe yaramıyor. Her zaman en iyi cevap yine kendinizde, içinizde. “Hayal gücü, bilgiden daha önemlidir” demiş Einstein. Lütfen siz de hayal etmekten korkmayın, korkularınızla yüzleşin ve kendinize karşı dürüst olun. Ancak bu şekilde hayattaki gerçek amacınıza ulaşır ve hem işinizde hem de özel yaşantınızda gerçek mutluluğa ulaşabilirsiniz. Engeller, iç sorgulamalar, olumsuzluklar hep vardı ve hep olacak. Bunları hayat dersleriniz olarak görür, kabul ederseniz yolunuz sizin bile şaşıracağınız bir şekilde açılacaktır. Yeter ki siz kendi kendinizin ışığı olun.<br /><br />*<a href="http://www.infomag.com.tr/">İnfomag</a> Ocak sayısı köşe yazımdır.Özgür Turanhttp://www.blogger.com/profile/12342331481963826366noreply@blogger.com6tag:blogger.com,1999:blog-1481964113959822201.post-44091744970178327052009-01-03T21:12:00.011+02:002009-01-03T21:46:13.816+02:002009 itibariyle Doğa'dan...<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgiG1p3h4kgB9rX30rYCi1u99PfZ0GC5XK4SAymt8IKcopmCbUHlOJZlCJhgg-ojjmclFx_zheMT4_PyMFGCRR_014ZDcsTP-qypxKmcaxSTVkukhkvO3xB4937rdjPAwIUQ3Ha7yDRzEk/s1600-h/IMG_1574.JPG"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5287153018085162498" style="DISPLAY: block; MARGIN: 0px auto 10px; WIDTH: 320px; CURSOR: hand; HEIGHT: 240px; TEXT-ALIGN: center" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgiG1p3h4kgB9rX30rYCi1u99PfZ0GC5XK4SAymt8IKcopmCbUHlOJZlCJhgg-ojjmclFx_zheMT4_PyMFGCRR_014ZDcsTP-qypxKmcaxSTVkukhkvO3xB4937rdjPAwIUQ3Ha7yDRzEk/s320/IMG_1574.JPG" border="0" /></a>* Ne zaman "hadi müzik dinleyelim" desem, "aaaa hadi gülen kadın cd'sini koyalım" diyor. Yani Amelie Soundtrack demek istiyor! <div></div><div>*"Dans cd'si istiyorum" dediğinde anla ki nefes cd'sinin ilk şarkısını yani Breath isimli şarkıyı istiyor. Kundalini yapılan şarkı!<br /></div><div>*"Hadi meditasyon oyunu oynayalım" dediğimde zıplayıp dans etmeye başlıyor. Bütün hayatı neredeyse dans ve zıplamak. Kendinden geçiyor resmen.</div><div>*"Dur şimdi makarnaları süzmemiz gerek" dediğimde hemen çekmeceden bir çay süzgeci alıp, "ben de kendi süzgecimle süzecem" diyor.</div><div>*Kırmızı lahanaya Mor Yarasa diyor. Ne dersen de mor yani! Neden kırmızı lahana diyormuşuz biz yanlış söylüyormuşuz. Yarasa kısmı ise bir muamma:)</div><div>*Oyuncak telefonunu teleskop yapıp tuvaletini yaparken jüpiter ve marsı gördüğünü iddia ediyor.</div><div>*Bize su getiren çocuğa geçen gün "ben seni çok seviyorum abi" dedi. Yediği bademlerden uzattı verdi bir de.<br /></div><div>*Ne zaman kızacağım birşey yapsa o an bana bakıp sırıtarak "çok komiğim dimi anne" diyor. </div><div>* Her türlü neden sorusunun yanıtı aynı. Örneğin, "Doğa neden bitirmedin yemeğini?"</div><div>-"Ondan diye"</div><div>ya da "Neden atıyorsun oyuncaklarını öyle?</div><div>-"Ondan diye"</div><div></div><div>*Ne zaman hasta olsam ya da bir yerim acısa, ağrısa, "merak etme öperim geçer" diyor ve ayağım da olsa gelip öpüyor:)</div><div> </div><div></div><div>Sevmenin ötesi bir duygu bu, her anne yaşar; hani içine sokasın gelir ya tekrar. </div><div>Nasıl tanımlamalı bilmem ki... Kelimelerin yetmediği bir yer ya da ben ifade edemiyorum yazımla... Ne yazsam sığı kalacak sanki...</div>Özgür Turanhttp://www.blogger.com/profile/12342331481963826366noreply@blogger.com7tag:blogger.com,1999:blog-1481964113959822201.post-12428146851607425092009-01-02T21:12:00.006+02:002009-01-03T14:59:15.971+02:00Sevdiğim yerlerİlkay beni sobelemişti geçen yıl:)) Ancak yazabiliyorum. Buyrun bakalım sevdiğim yerlere;<br />1. Evim; Tapınağım, huzur bulduğum yer.<br />2. Annemlerin evi; Herşeyimi paylaşabildiğim kendi evim dışındaki tek yer.<br />3. Beyoğlu Tünel; Ara sokaklar, ikinci el dükkanlar, antikacılar, incik-boncukçular, her biri birbirinden şirin cafeler.<br />4. Havaalanı; Kokusunu bile severim havaalanlarınıın. Hepsini dip bucak gezerim. Hep bavulum sırtımda gezeyim, hatta havaalanında yaşarım ben evim olmasın yani bu derece diyim...<br />5. Remzi kitapevi; Bağdat cd. üzerindeki<br />6. Kahve Dünyası; Feneryolu ışıklardaki - Doğa'yı yuvaya bırakıp oraya konuşlanıp kitap okuyorum.<br />7. Adem Baba; Çıtırrrr balık + rakı<br />8. Bodrum; Çocukluğumdan beri vazgeçemediğim deniz<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj4rehsa3i0BICPD4isIA38um52xq6eHOOQbvHvj8pWhqh5s7Hnl6uu9x09L2ivz4LncpPFCW4IWxVqjG0qWce-zkD2zYe-cf3NXJ8PJ6hQY37TQ1SwBiJhPXsW4cBejc9oTXmV7cOdkhg/s1600-h/bodrum_halicarnassos_castle2.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5286781298837274834" style="DISPLAY: block; MARGIN: 0px auto 10px; WIDTH: 320px; CURSOR: hand; HEIGHT: 240px; TEXT-ALIGN: center" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj4rehsa3i0BICPD4isIA38um52xq6eHOOQbvHvj8pWhqh5s7Hnl6uu9x09L2ivz4LncpPFCW4IWxVqjG0qWce-zkD2zYe-cf3NXJ8PJ6hQY37TQ1SwBiJhPXsW4cBejc9oTXmV7cOdkhg/s320/bodrum_halicarnassos_castle2.jpg" border="0" /></a> 9. San Francisco; başka birşey var orada. Bir defa gittim, üstelik yalnız başıma gittim, ama hiç unutamadım.<br /><div><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj5Dl62l298MJBzn5hgRsCidodjxXERLc2rijUOk4VrA8k-iEhL7Nv39cpUdNLfob0X-vCJoJbWY80TkqRwGHk3ih41ukuJ2PMf8A5hB-WbtZ6GHVZdPxsR48ExPSJwlWp_XqnBpiiyjfo/s1600-h/san_francisco___zeridne_ay.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5286781186536312610" style="DISPLAY: block; MARGIN: 0px auto 10px; WIDTH: 320px; CURSOR: hand; HEIGHT: 240px; TEXT-ALIGN: center" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj5Dl62l298MJBzn5hgRsCidodjxXERLc2rijUOk4VrA8k-iEhL7Nv39cpUdNLfob0X-vCJoJbWY80TkqRwGHk3ih41ukuJ2PMf8A5hB-WbtZ6GHVZdPxsR48ExPSJwlWp_XqnBpiiyjfo/s320/san_francisco___zeridne_ay.jpg" border="0" /></a>10. Kadıköy ve de özellikle Moda; Kadıköy balıkçılar, pazarın kurulduğu çarşı, Bahariye cd., Baylan Pastanesi, Şekerci Cafer Erol, Çiya veee Moda çay bahçesinin manzarası.</div>Özgür Turanhttp://www.blogger.com/profile/12342331481963826366noreply@blogger.com0