18 Şubat 2008 Pazartesi

Pamuk dedem


15 Şubat sabahı kaybettik onu. Boncuk mavisi gözleri kapandı sonsuza dek. Pamuk dedem pamuk gibi karlarla gitti sonsuzluğa.
Çok zayıflamıştı son gördüğümde. Bebek gibi sebze çorbası içiyor ve bisküvi maması yiyebiliyordu sadece. Onu öyle görmek yetti bana. Yıllardır her gün yürüyüşüne çıkan, satır satır gazetesini okuyan, her ortama ugun esprilerini patlatan dedem ne hale gelmişti. Koca bir hayat gözlerimizin önünde eriyordu günden güne.
Geriye baktığımda ona dair ilk aklımda kalanlar; bize her geldiğinde cebinden çıkardığı çikolataları, pantolonunun arka cebinde sürekli taşıdığı tarağı, bir defasında benim Johnson vücut yağımı jöle sanıp denemek için saçına sürmesi, küçükken ona "eşek" dediğim için beni odaya kitleyişi, memleketin durumu kötüye gittiğinde "şerefsizler" diye söylenişleri, Doğa 3 aylıkken "şeker istiyordur çocuğun canı tattırın azıcık" diye tutturması...
Çocuklarıyla, torunlarıyla çok mutlu bir hayat yaşadı. Çok sevildi ve de sevdi. Flört etmelerine kızıp da kesinlikle evlenmelerine izin vermediği babamı bile kendi oğlu kadar sevdi. Babam da onu...
57 yıllık hayat arkadaşını kaybetmenin acısı ile anneannem zor günler geçiriyor. Günden güne bu gidiş ona daha ağır geliyor. Dedemi son gördüğüm gün şöyle dedi anneannem bana: "Olacağa çare yok." Haftalarca başından ayrılmadı. Her türlü bakımını üstlendi eşinin. Eli öpülesi bir kadın şimdi tekrar ayakta kalmanın yollarını arıyor. Eminim çok yakında tekrar ayağa kalkacak. Güçlü bir kadın o. Dedemin yokluğuyla yaşamaya alışacak ya da alışmış gibi yapacak...
Dedemi son yolculuğuna uğurlamaya kar yağışı nedeniyle gidemedim. O gün hep camdan bu fotoraftaki yola bakıp durdum, ağladım. Düşen her kar tanesi dedemi sarıyordu ve temizliyordu sanki...
Ruhu huzur bulsun...


Hiç yorum yok: