6 Ekim 2008 Pazartesi

Anne baba olmak

"Turuncu birşeyler giyip inzivaya çekilmek istediğiniz zamanlar olacak...Elinize bir tespih alıp saçınızı kazıtmak, mümkünse bir yıl boyunca kimseyle konuşmadan bir dağ eteğindeki bir ashram'da yaşamak, yoga ve meditasyon yaparak gününüzü geçirmek, delirmemek için ilaçlar içmek, avazınız çıktığı kadar bağırarak sokaklarda koşmak, ağlamaktan helak olmak ve uyuyakalmak, tepinmek, birşeyleri kırmak isteyeceksiniz...evet bazı günler böyle geçecek. Bir çocuk size bunları hissettirebilecek. Ama zırıl zırıl ağlamak gibi zararsız eylemler dışında hiçbirşey yapmayacaksınız. Neden? Çocuk size bütün bunların doğal olduğunu, anne baba olmanın tam da böyle birşey olduğunu fark ettirecek"
Ece Arar'ın "Çocuk sahibi olmak için 40 bahane" adlı kitabını okumamın üzerinden sanırım 1 ay kadar geçti. Belki de daha da fazla emin değilim. Fakat bu paragraf o kadar sık zihnimde canlanıyor, aklıma geliyor ki en sonunda yazmadan edemedim.
Bu paragraf beni hem çok eğlendirdi hem de suratıma tokat gibi çarptı. Çünkü öylesine gerçek ve samimi bir dille yazılmış ki... Ben bu farkındalığı yaşadığımda soğuk duş etkisi yapmıştı. Yani anne baba olmanın tam da böyle birşey olduğunu, hiçbir kaçış yolun olmadığını, bütün sorumluluğun senin üzerinde olduğunu, tepinsen de patlasan da bir yararı olmayacağını anladığım da şaşırmıştım önce...Şaşırmıştım kendi anne babama. Onlar nasıl yaptılar, bizimkinden çok daha zor koşullarda Onur'u ve beni nasıl büyüttüler, okuttular diye hep düşündüm, halen de kimi zaman düşünüyorum. Bir çocuk büyütmek, bir insan yetiştirmek için gerekli koşullar ülkemizde değil artık dünya genelinde çok zor. Her açıdan baktığınızda bu iş artık cesaret istiyor. Ece ile aynı fikirdeyim; Çocuklara evet ama bakabileceğimiz kadarına...
Bakın özel bir okulda ilkokul öğretmenliği yapan annemden aldığım çok taze bir bilgi: Bağdat Caddesi'ndeki ilkokullarda yapılan bir araştırma sonucunda görülmüş ki yabancı uyruklu bakıcı ile büyüyen çocukların kelime dağarcıkları azalmış ve anlatım güçlüğü çekmeye başlamışlar.
Bence günümüz kadını için, yani özgürlüğüne düşkün, ekonomik gücünü eline almış, bir yandan günlük hayattan kopmak istemeyen ama bir yandan ruhsal anlamda da kendiyle barışık yaşamak isteyen kadınlar için bu işin tek yolu "Kabullenmek". Evet, olanı olduğu gibi kabul edin lütfen. Yargılamayın, sorgulamayın ne kendinizi, ne eşinizi ne çocuğu. Bilin ki herşey belli bir düzende akıp gidiyor bu evrende, akması gerektiği gibi.
Louise Hay'in en sevdiğim olumlamasındaki gibi; "Herşey kendi içinde mükemmel".
Her gün bu cümlenin üzerine düşünün ve meditasyon yapmaya çalışın...

3 yorum:

ece arar dedi ki...

sen hep yaz...

Brajeshwari dedi ki...

suyun akışına bırakmalı kendini, o hep seni yukarı çıkarırı ve götürür gitmen gereken yere..

kurşunkalem dedi ki...

"herşey kendi içinde mükemmel" ne kadar rahatlatıcı bir söz,tşk ler